Kadınlar olarak birçok hakkımız olduğunu biliyordum fakat bu bilgi genelde sözde kalıyordu bende. KİHEP eğitimine katılarak bu bilgiyi sözde bilgi olmaktan çıkartıp, özde bilgi haline getirebildiğimi düşünüyorum. Artık kadınlar olarak uluslararası sözleşmelerde, Birleşmiş Milletler nezdinde, Anayasa’da ve çeşitli kanunlarda siyasetten, eğitime, aile ilişkilerinden ekonomiye kadar geniş bir yelpazede güçlü haklara sahip olduğumuzun bilinci içindeyim.
2020 yılının başından bugüne kadar tüm dünyayı etkisine alan Covid-19 salgınını, bugüne kadar dünyaya gelmiş en demokrat virüs olarak niteleyebilirim. Zira zengin, fakir, genç, ihtiyar, kadın, erkek, devlet başkanı, işçi gibi bir ayrım yapmaksızın herkese eşit davranıyor. İnsan davranışları ve duyguları, ekonomik hayat, devlet yönetimi, yerel yönetimler gibi toplumun her alanı, salgının etkisi ile bambaşka bir boyuta evirildi. Muhtemelen gezegenimiz artık öncesindeki gibi olamayacaktır.
Geleneksel toplumlar ve bu toplumların düşüncesinde kadın, çoğunlukla ev içinde ücretsiz işler yüklenmekte, buna karşılık olarak erkekler de ev dışında ücretli çalışmaya yönlendirilirler. Bunun doğal sonucu kadınlar olarak işgücü piyasasından dışlanır ve nakit gelir elde etmekten yoksun bırakılırlar.
SGK’dan emekli bir kadın olarak salgın günlerinde evdeki iş yükümün oldukça arttığını söyleyebilirim. Eşim, Mart’tan bu yana evden çalışarak işlerini yürütüyor. Kendisi bu durumdan oldukça memnun ama aynı şey benim için pek geçerli değil. Normalde eşim, sabah kahvaltısı ve öğlen yemeklerini işyerinde yerken, artık tüm öğünlerinde evde. Eşimin aşırı çay ve kahve düşkünlüğü ise ayrı bir mesai yapmamı gerektiriyor.
Ayrıca üniversite birinci sınıfa giden kızım ve lise üçüncü sınıfa giden oğlum da evin nüfusunun artmasına ve dolaylı olarak benim daha da fazla mesai yapmama neden oluyorlar. Maalesef ben bir kadın, bir anne ve bir eş olarak bu yaptıklarım için “hiçbir ücret talep edemiyorum”. Tabi ki işin şakası bu, tüm bu işleri çoğu zaman keyifle yapıyorum, fakat salgın sürecinde bir kadın olarak oldukça yorucu bir sürece dahil olduğumu da söylemek istiyorum. Hem eşime, hem çocuklarıma gönülden destek oluyorum ama aynı zamanda üçünden de evdeki bazı işlerin paylaşılması için destek istiyorum. İlk başlarda biraz zor oldu bunu yapmaları fakat zaman geçince hepsinin verdiğim görevleri yerine getirdiğini gözlemledim. Ben evin alışverişini yaparken yani ev ekonomisini yönetirken, eşim de evde sofra düzeni, çay ve kahve hazırlama, çeşitli temizlik işlerinden sorumlu oldu.
Herkesin çoğu zaman zorunlu olarak evde olmasından dolayı, iş yaşam dengesinde bir bozulma meydana geldiğini fark ettim. Bunu aşabilmek için eşimle birlikte düzenli yürüyüşler ve uzun zamandır yapmadığımız sohbetleri yapma imkanı yarattım. Akşamları ise genellikle komedi filmleri başta olmak üzere televizyon izleme seansları düzenledik ve bundan da oldukça keyif aldık. Bu aktiviteler, sosyal yaşantımızda oluşması oldukça muhtemel karamsar tabloların oluşmasını büyük ölçüde engelledi.
Her kötü olayın arkasından muhakkak iyi şeyler olacak diye bir kaide olmamakla beraber, olumsuzluklar tablosundan olumlu ve güzel karelerin çıkartılmasının da mümkün olduğunu ve bunu da büyük ölçüde kadın olarak bizlerin yapabileceğini kanıtladığımı -en azından kendime ve aileme- düşünüyorum.