Yaz aylarında dünyanın çeşitli yerlerinden toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve LGBTİ+ haklarıyla ilgili yaşananlara dair haberlerin bir kısmını Mor Bülten için derledik.
Haziran ayında, Macaristan Parlamentosu, iktidardaki sağcı otoriter parti FİDESZ ve Hıristiyan Demokratlar tarafından hazırlanan LGBTİ+ karşıtı yasa tasarısını 1 “hayır” oyuna karşı 157 “evet” oyuyla kabul etti. Orban hükümetinin “çocuk istismarının önüne geçmek” amacı taşıdığını iddia ettiği torba yasa, çocuk istismarı suçlarına verilecek cezaları ağırlaştırmakla beraber LGBTİ+’ların haklarına ciddi birtakım saldırıları da yasal zemine taşıyor. Yeni yasa, cinsiyet geçiş süreci, cinsel yönelim gibi konuların kamusal alanda tartışılmasını suç kapsamına alıyor. Yine medyada cinsiyet geçiş süreci veya eşcinsellikle ilgili ya da cinsellik içeren içeriklerin yayınlanmasıyla ilgili kısıtlama ve cezalar getiriyor. Söz konusu yasada ayrıca okullarda cinsellik eğitimine ilişkin de sıkı düzenlemeler yer alıyor: Bu kapsamdaki eğitimlerin yalnızca öğretmenler ve devlet tarafından onaylanan kurumlar tarafından verilmesi öngörülürken STK’ların bu süreçlere dahil edilmesi yasaklanıyor. Bununla beraber, LGBTİ+ hakları alanında çalışan kurum ve kuruluşların reklam ve eğitim faaliyetleri de yeni düzenlemenin yasakları kapsamında.
LGBTİ+ haklarını ihlal etmesi, toplumda nefret ve ayrımcılığı körüklemesi ve çocuk istismarı ile LGBTİ+ varoluşları aynı kefeye koyması açısından ağır şekilde eleştirilen yasa tasarısının oylanmasından önce ve kabul edilmesi üzerine binlerce kişi, parlamento binasının önünde gerçekleştirilen eylemde bir araya geldi. Bazı muhalefet partileri ise oylamaya katılmayarak tasarıyı boykot etti.
Tasarının parlamentodan geçmesinin ardından Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu’ndan da sert tepkiler geldi. 13 AB ülkesi imzaladıkları ortak bildiri ile yasaya karşı itirazlarını dile getirdi. Bunun yanında, yapılan yasal değişikliği “utanç verici” olarak tanımlayanlar oldu; bu isimler arasında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de bulunuyor. Von der Leyen, ayrıca düzenlemenin geri çekilmesini de istedi. Resmi gündeminde yer almamasına rağmen Macaristan’daki yasal düzenleme Haziran sonunda Brüksel’de düzenlenen AB zirvesinde ise üzerinde en çok durulan konulardan biri oldu. Hollanda Başbakanı Rutte, Macaristan Başbakanı Orban’a AB değerlerine uymayacaklarsa AB’den ayrılmalarını söyledi. Zirvede Polonya, Slovakya, Bulgaristan ve Slovenya liderleri Macaristan’ı desteklerken Lüksemburg ve Belçika Başbakanları da yasaya karşı çıkan konuşmalar yaptı. Son bir sene içinde Macaristan ve Polonya’da LGBTİ+ hakları açısından yaşanan olumsuz yasal gelişmelerle ilgili -zaman zaman gündeme gelen ve zirvede de sinyalleri verilen- yaptırımlar , Temmuz ayında resmiyet kazanmaya başladı. AB ilkelerini ve sözleşmelerini ihlal ettikleri gerekçesiyle Macaristan ve Polonya hakkında Avrupa Komisyonu yasal süreç başlattı. LGBTİ+ haklarının ihlal edildiği yeni yasal düzenlemeleriyle söz konusu ülkeler temel insan hakları ve eşitlik ilkesini çiğnemekle suçlanıyor. Başlatılan işlemin ardından haklarındaki suçlamalarla ilgili yanıt vermek için ülkelerin iki ayı var. Başlatılan süreci “ulusal egemenlik” haklarının ihlali olarak değerlendiren Macaristan ve Polonya’nın vereceği yanıtların ikna edici bulunmaması durumunda, süreç komisyon tarafında Avrupa Adalet Divanı’na sevk edilecek. Temmuz sonunda Macaristan Başbakanı Orban sosyal medyadan paylaştığı video aracılığıyla yürürlüğe giren yeni yasayı referanduma götüreceğini duyurarak vatandaşlara yasayı destekleme çağrısında bulundu.
Avrupa Parlamentosu ise Haziran’da kürtaja güvenli erişimin bir insan hakkı olduğunu ifade eden bir kararı 255’e karşı 378 oyla onayladı. Polonya ve Malta gibi üye ülkelerdeki ilgili hak ihlallerine karşı çabaların bir parçası olarak değerlendirilen bu karar ile AB ülkeleri doğum kontrol yöntemleri, kürtaj gibi cinsel sağlık ve doğurganlık haklarına erişimi bir insan hakkı olarak kabul etmeye ve bu alanda erişime yönelik her türlü kısıtlamaya karşı çıkmaya çağrılıyor. Yasal bağlayıcılığı bulunmamasına rağmen muhafazakar grupların karşı çıktığı bu karar, önceki aylarda da tartışmalara konu olmuş ve özellikle parlamentonun Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi tarafından savunulmuştu. Kararın taslağını kaleme alan Hırvatistan vekili Matić, kararın parlamentoda onaylanmasının “AB’de yeni bir dönemin başladığına ve kadınların kazanılmış haklarına yönelik yıllardır devam eden saldırıya karşı ilk gerçek direnişe işaret ettiğini” dile getirdi.
İngiliz Denizaşırı Toprağı Cebelitarık’ta da Haziran ayında, mevcut kürtaj yasalarının yumuşatılmasıyla ilgili referandum gerçekleştirildi. Geçtiğimiz yıl yapılması planlanan ama Covid-19 gerekçesiyle ertelenen referandumda 12 bin 343 seçmenden 7 bin 656’sı yasaların yumuşatılması lehine oy kullandı. Referanduma konu olan mevcut yasal düzenleme, uzun süredir kimse bu sebeple mahkum edilmiş olmasa da kürtajı müebbet hapisle cezalandırıyordu. Yine yasal düzenlemeler sebebiyle kürtaj olmak isteyen kadınlar, sınır komşusu İspanya ve İngiltere’ye seyahat etmek durumunda kalıyordu. Kendisi de söz konusu yasaların yumuşatılmasını destekleyen Başbakan Picardo, yeni yasaların 28 gün içinde uygulamaya gireceğini ifade etti, ayrıca kürtaja ihtiyaç duyduğunu düşünenlere ve bunun için başvuranlara danışmanlık ve destek hizmetleri sunulacağına dair söz verdi. Yeni yasalar, hamileliğin hamile olan kişi için fiziksel veya zihinsel sağlığa yönelik risk barındırması ile fetüsler için ölümcül bir risk bulunması durumlarında 12 haftaya kadar kürtaja izin verecek bir gevşetmeyi öngörüyor. Çoğu siyasi partinin desteklediği değişikliğe ana muhalefetteki Sosyal Demokratlar ve bölge piskoposu karşı çıkmıştı.
Haziran’da bir kazanım haberi ise Kanada’dan geldi: Meclis, “LGBTİ+ dönüşüm terapisi” olarak adlandırılan uygulamaları suç sayan yasa tasarısını onadı. Düzenlemenin yasalaşması için senato oylamasından da geçmesi gerekiyor. LGBTİ+ dönüşüm terapisi, kişilerin cinsel yönelimini, cinsiyet kimliğini veya cinsiyet ifadesini psikolojik ya da fiziksel yöntemlerle değiştirmeyi hedefleyen sözdebilim uygulamalarının tamamı için kullanılan bir terim. Bu uygulamalar yıllardır dünyanın pek çok yerinde birçok kişinin intiharına ve psikolojik sıkıntılar yaşamasına sebep olmakta. Amerikan Sağlık Birliği’nin kınadığı bu yaklaşım, 2017’de birtakım sağlık kuruluşunun da imzaladığı belgede “etik dışı ve potansiyel olarak zararlı” olarak nitelenmişti. Temmuz ayında da Yeni Zelanda’da “LGBTİ+ dönüşüm terapisi” kapsamına giren uygulamalar için 5 yıla kadar hapis cezası öneren bir yasa hazırlandı. Ülkenin Adalet Bakanı Faafoi, çıkarılacak yasayla söz konusu uygulamaların sona erdirilmesini hedeflediklerini dile getirdi.
Arjantin’de ise 21 Temmuz’dan itibaren ulusal kimlik kartları ve pasaportlarda üçüncü bir cinsiyet kategorisi olarak seçilebilecek X uygulamasına başlandı. Böylece Arjantin ikili cinsiyet sistemi dışında bir kategorileştirmeyi yasallaştıran ilk Latin Amerika ülkesi oldu. Devlet Başkanı tarafından çıkarılan bir kararnameyle yasalaşan uygulama kapsamında X farklı anlamları karşılamak için kullanılabiliyor: “İkili olmayan, belirlenmemiş, belirtilmemiş, tanımlanmamış, bilgilendirilmemiş, kendi kendine algılanmış, kaydedilmemiş veya eril/dişil ikiliğine dahil olduğunu hissetmeyen kişinin tanımlayabileceği başka bir anlam.”[1] Uygulama hem ülkenin vatandaşları hem de vatandaş olmayan ama ülkede ikamet edenler için geçerli.
Temmuz ayı başında İspanya A Coruna’da 24 yaşındaki Samuel Luiz uğradığı homofobik nefret saldırısı sonucunda hayatını kaybetti. Luiz’in öldürülmesinin ardından devlet yetkilileri henüz soruşturmanın ilk aşamalarında olduklarını ve cinayetin homofobik nefret suçu olup olmadığının ileride netleşeceğini iddia etti. Takip eden günlerde ise devam eden soruşturma kapsamında tutuklamaların yapıldığı bilgisi paylaşıldı. Onur Haftası’nın Cumartesi gecesi yaşanan saldırı sırasında Luiz’le beraber olan arkadaşının ifadesi, bunun homofobik nefret suçu olduğunu ortaya koyuyor. İlk önce bir kişi, gittikleri gece kulübünün yakınlarında Luiz’e homofobik hakaretler ve öldürme tehdidiyle sözlü saldırıda bulundu. Ardından bir grup tarafından ölesiye darp edilen Luiz, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Luiz’in homofobik saldırı sonucunda öldürülmesini ülkenin Eşitlik Bakanı paylaştığı mesajla lanetlerken binlerce kişi de İspanya’nın çeşitli yerlerinde sokaklara döküldü. Madrid’deki eylemler sırasında polis eylemcilere copla saldırdı.
5 Temmuz’da Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te gerçekleştirilecek Onur Yürüyüşü ise aşırı sağ grupların saldırısı sebebiyle iptal edildi. Bir grup saldırgan, Tiflis Onur Yürüyüşü’nün ofisine zorla girdi. Ayrıca aktivistler ve 50’yi aşkın medya mensubu fiziksel saldırıya uğradı. Gazetecilerin kamera ve diğer ekipmanlarının kırıldığı saldırılarda pek çok kişi de yaralandı. Kalabalık bir grup tarafından darp edilerek yaralananlardan biri olan Pirveli kanalı çalışanı Lekso Lashkarava hayatını kaybetti. Saldırının ardından birkaç gün hastanede kalan ve sonrasında eve gönderilen Lashkarava’nın tedavisi evde devam ediyordu. Tiblisi Pride’ın da arasında bulunduğu bir grup örgüt, Lashkrava’nın ölümünün ardından üzüntülerini dile getirdikleri ve Başbakan Irakli Gharibashvili ile İçişleri Bakanı’nı istifaya çağırdıkları bir bildiri yayınladı. 5 Temmuz’un ardından Başbakan Gharibashvili saldırıların yürüyüşü organize edenlerin provokasyonuyla gerçekleştiğini iddia ederek makul görmediği bu yürüyüşün ülkedeki çoğu kişi için de kabul edilemez olduğunu beyan etmiş; insan hakları savunucuları tarafından da nefreti körüklemekle suçlanmıştı. 2013’teki yürüyüşe de din temelli saldırı düzenlenmiş ve Onur Yürüyüşleri ancak 2019’da tekrar başlamıştı. Onur Yürüyüşlerine karşı çıkanlar olmasına rağmen son yıllardaki yürüyüşler olaysız şekilde gerçekleşmişti. Bu sene yürüyüşün saldırılar sebebiyle iptal edilmesi ise ülkedeki hak savunucuları tarafından “devletin büyük bir başarısızlığı” olarak değerlendiriliyor.
Temmuz ayında Zimbabve’de ise 14 yaşında bir kız çocuğu, Memory Machaya doğum yaptıktan sonra hayatını kaybetti. Polis ve devletin toplumsal cinsiyet komisyonu tarafından konuyla ilgili soruşturma başlatıldı. Memory Machaya’nın ölüm haberi, vatandaşlar ve hak savunucuları tarafından büyük öfkeyle karşılandı ve apostolik kilise cemaati içindeki yaygın çocuk yaşta zorla evlilikleri gündeme taşıdı. Zimbabveli feminist aktivist Everjoice Win insanları yasaları uygulama ya da yeni yasaları yapma gücünü elinde bulunduranlara öfkelerini göstermeye çağırdı. Birleşmiş Milletler de “reşit olmayan kız çocuklarına yönelik zorla evlendirilmek de dahil olmak üzere cinsel saldırı raporlarının gelmeye devam ettiğini” belirttiği ve çocuk yaşta evlilik uygulamasını kınadığı bir açıklama yaparak hükümeti, bu uygulamayı bir suç olarak kabul etmeye ve sonlandırmak için gerekli adımları atmaya davet etti. BM verilerine göre Zimbabve’de her üç kız çocuğundan biri 18 yaşından önce evlendiriliyor.
Bir süredir kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddete karşı yasal düzenlemelerin yapılmasına yönelik mücadelenin yürütüldüğü ve kazanımların elde edildiği Senegal’in başkenti Dakar’da feministler, erkek şiddetine ilişkin cezasızlık politikasına karşı tepkilerini dile getirmek için sokağa çıktı. Temmuz başında gerçekleştirilen eylemde kadınlar, tecavüz vakalarında yasaların uygulanması ve cezasızlığın sona erdirilmesinin yanında kadınların güvende hissetmesini sağlayacak ve hayatta kalanlara destek verecek gerekli yapı ve barınaklarla ilgili adım atılmasını talep etti. 2019’da iki kadının tecavüz edilip öldürülmesinin ardından kadın örgütlerinin ve sivil toplumun yürüttüğü kampanyaların sonucunda Ocak 2020’de tecavüz ve çocuk istismarına ilişkin bir yasa çıkarılmıştı. Öncesinde ülkenin yasalarınca “basit” bir suç olarak görülen cinsel saldırı için yeni yasa ciddi cezalar öngörüyor.
2020’de gerçekleştirilecek olan ancak Covid-19 nedeniyle bu yıla ertelenen Olimpiyatlar 23 Temmuz-8 Ağustos arasında Tokyo’da gerçekleştirildi. Tokyo Olimpiyatları’na en az 168 açık LGBTİ+ sporcu katıldı. Bu, bir önceki olimpiyatlarda mücadele eden açık LGBTİ+ sporcu sayısının 3 katından daha fazla. Ayrıca bu seneki olimpiyatlarda geçit töreninde kadın ve erkek sporcular ülkelerinin bayraklarını ilk kez birlikte taşıdı. Yine bir ilk olarak, Tokyo Olimpiyatları’nda kadın ve erkek sporcular triatlon dalında birlikte de yarıştı. Bu yazın gerçekleşen bir başka büyük spor etkinliği olan EURO 2020’nin açılışı da 11 Haziran’da Roma’da oynanacak Türkiye-İtalya maçıyla yapıldı. Maçtan önce İtalya’dan transfeminist grup Non Una di Meno’dan aktivistler, kentin en turistik noktalarından Colosseum’da Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını açtıkları dövizle protesto etti. Dövizde “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır – bu oyun bedenlerimiz üzerinde oynanıyor” yazılıydı.
Ağustos ayı başında İskandinavya ülkelerinden bakanlar birlikte yazdıkları bir metin yayınlayarak “LGBTİ+’ların insan haklarından yararlanmalarını taviz vermeden destekleyeceğiz” mesajı verdi. “LGBTİ+’ların Nordik bölgesinde özgürce, saklanmadan iyi hayatlar yaşayabilmeleri için yasalarımızı iyileştirmek, nefret, cehalet ve önyargıyla mücadele etmek için çalışmaya devam edeceğiz” taahhüdünün yer aldığı bildirinin tamamının Türkçe çevirisini buradan okuyabilirsiniz.
Eyalet Başsavcılığı’nın soruşturması kapsamında 11 kadına cinsel tacizde bulunduğu tespit edilen New York valisi Andrew Cuomo Ağustos’ta istifa kararını açıkladı. 3 Ağustos’ta New York Eyalet Başsavcısı Letitia James 4 ay süren soruşturmaları sonucunda 2011’den beri valilik görevini yürüten Cuomo’nun birden fazla kadını taciz ettiği sonucuna ulaştıklarını duyurdu. Bu duyurunun üstüne açıklama yapan Cuomo ise soruşturma raporunun gerçekleri yansıtmadığı iddiasında bulundu. 4 Ağustos’ta ABD Başkanı Biden’dan Cuomo’nun istifa etmesi gerektiği yorumu geldi ve başka bazı üst düzey bürokratlar da benzer beyanlarda bulundu. 5’inde hakkındaki suçlamalara karşı ek kanıt sunması için Cuomo’ya New York eyaleti tarafından süre tanındı ve aynı gün eski asistanı da vali hakkında cinsel taciz iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Bu gelişmeleri izleyen günlerde bir gün arayla, önce savcılık raporunda söz konusu taciz eylemlerini örtbas etmeye çalıştığı belirtilen Cuomo’nun başdanışmanı Melissa DeRosa görevinden istifa etti, ardından da Cuomo istifa kararını açıkladı. Cuomo’nun istifasıyla ay sonunda boşalacak valilik görevini 2014’ten bu yana vali yardımcılığını yürütmekte olan Kathy Hochul devralacak. Hochul, New York’un ilk kadın valisi olacak.
Geçtiğimiz yıl Kasım ayından beri Etiyopya’nın kuzeyindeki Tigray bölgesinde devam eden çatışmalarda Etiyopyalı askerlerin savaş suçu işleyerek Tigraylı kadın ve kız çocuklarını cinsel saldırıya maruz bıraktığını ortaya koyan bir rapor, Ağustos ayında Af Örgütü tarafından yayınlandı. İngilizce raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz. Rapora göre, Şubat’tan Nisan’a kadar, çoğunluğu çatışmayla ilgili olan 1.288 cinsel şiddet vakası kayıtlara geçti. Ancak bu araştırma kapsamında görüşülen hayatta kalanların birçoğunun herhangi bir sağlık kurumuna başvurmamış olduğuna dikkat çekilerek söz konusu sayının gerçekleşen vakaların küçük bir kısmı olduğu dile getiriliyor. Şiddet eylemlerinin cezasız kalacağı düşüncesiyle askerlerin uzun süredir bu suçları işlediğinin altını çizen Af Örgütü temsilcisi Donatella Rovera, Etiyopya hükümetinden de raporla ilgili bir yanıt gelmediğini belirtti.
İleride, 2021 Ağustos’undan dünya genelinde akılda kalacak olan ise bugünlerde Afganistan’da yaşanmakta olanlar. ABD Başkanı Biden, Temmuz ayında yaptığı açıklamayla Ağustos sonunda “Afganistan’daki askeri misyonlarının” sona ereceğini duyurdu. ABD’nin 2001’deki işgalinin ardından 2010’ların ortasına doğru bazı bölgeleri yeniden kontrolü altına alan Taliban ise 20 sene aradan sonra, Ağustos 2021’de Kabil de dahil olmak üzere Afganistan’ın neredeyse tamamında yönetimi ele geçirdi. Binlerce kişi, Taliban yönetiminden kaçmak için Kabil Havaalanı’na akın etti. Kimileri nakliye uçaklarıyla ülkeden ayrılmayı başardı, bazı kişiler uçaklara tutunarak kaçmaya çalışırken hayatını kaybetti. Taliban’ın yeniden yönetime gelmesi en çok ülkedeki kadın ve çocukların yaşamlarını ve özgürlüklerini tehdit ediyor. Haberlerde Afganistan’daki koşulların nasıl şekilleneceğinin henüz belirsiz olduğu dile getirilse de ülkedekilerin paylaştıkları durumun ve kaygıların ciddiyetini ortaya koyuyor. Ülkede birçok kişi Taliban’ın uygulamalarının önceki dönemden farklı olmayacağından endişeli. Kadınlar ve kız çocukları işlerini, okullarını bırakmak, sokaklardan çekilmek zorunda kalıyor. Tehdit altındaki kadın gazeteciler, getirilen müzik yasağı ile Taliban tarafından kapatılan ve enstrümanları parçalanan Afganistan Ulusal Müzik Enstitüsü, reklam panolarında üstü boyayla kapatılan kadın fotoğrafları… Bunlar dışında yaşanan daha birçok şey, özellikle başkent dışından gelen haberler ne yazık ki korkulanların gerçekleşmesi ihtimalinin yüksek olduğuna işaret ediyor. Kabil’de yaşayan bir öğrencinin anlattıkları da, LGBTİ+’lar için de zaten zor olan hayatın şimdiden çok daha zorlaşmaya başladığını gösteriyor.
[1] Bu anlamların çevirisi, Kaos GL’nin ilgili haberinden.