Geride bıraktığımız aylarda da dünyanın pek çok yerinden kadınlar ve LGBTİ+’ların haklarına ve kimliklerine yönelik saldırılarla ilgili endişe verici haberler gelmeye devam etti. Bir taraftan dünya çapında yükselişte olan aşırı sağın ve otoriter devletlerin girişimleri ve uygulamaları baskıyı ve sıkışmışlık hissini arttırırken diğer yandan bu baskıya maruz bırakılmayı kabul etmeyen sayısız kadın otoriteye ve hak ihlallerine karşı seslerini ısrarla yükseltmeyi sürdürdü. Aynı aylarda kadınların mücadeleleri sayesinde elde edilen sevindirici yasal kazanım haberleri de geldi. Dünyada yaşanan olumsuz gelişmelerin, bunların karşısında kadınların sürdürdüğü mücadelelerin ve kazanım haberlerinin bir kısmını Mor Bülten için derledik.
Temmuz ayında Mısır’da 5 kadın sosyal medya paylaşımları sebebiyle hapis ve para cezasına çarptırıldı. Mısır devleti, Nisan’dan başlayarak sosyal medya platformlarında yüksek sayıda takipçili en az 9 kadını tutukladı. Tutuklanan influencerlar[1]’dan ikisi, 20 yaşındaki Haneen Hossam ve 22 yaşındaki Mawada el-Adham, sosyal medya platformları TikTok ve Instagram’da yayınladıkları videolarının “aile değerlerini” ve “kamu ahlakını zedelemesi” gerekçesiyle ikişer yıl hapis cezası ve 300 biner Mısır lirası para cezasına çarptırıldı. Diğer 3 kadının ismi ise açıklanmadı. Cezaların ardından, kadınların serbest bırakılması için sosyal medya kampanyaları başlatıldı. Sisi hükümetinin baskıcı uygulamaları kapsamında sosyal medya kullanımına da bugüne kadar ciddi kısıtlamalar getirildi: Son yıllarda Mısır hükümeti, “ulusal tehdit” olarak gördüğü internet sitelerine erişimi engelledi, sosyal medya hesaplarının takip edilmesinin önünü yasal olarak açtı ve 2018’de yürürlüğe giren yasayla internet üzerindeki eylemlere 2 yıldan başlayan hapis cezası getirdi. Geçtiğimiz aylar ve yıl da sosyal medya paylaşımları yüzünden hapis cezasına çarptırılan kadınlar olmuştu. Hükümetin baskıcı uygulamaları sadece internet ve sosyal medya kullanımıyla da kısıtlı değil. Lübnanlı müzik grubu Mashrou’ Leila’nın 2017’de Kahire’deki konserinde gökkuşağı bayrağı açtığı gerekçesiyle tutuklanan, cezaevinde işkence ve cinsel tacize maruz bırakılan Sarah Hegazi, serbest bırakılmasının ardından Kanada’da yaşamaya başlamıştı. Bu sene Haziran ayında yaşamına son veren 30 yaşındaki Hegazi’nin intiharı ve ardında bıraktığı not dünya çapında büyük ses getirmişti. Bugün hâlâ çok sayıda Mısır vatandaşı, cinsel yönelimleri de dahil olmak üzere politik sebeplerle cezaevinde veya kaybedilmiş durumda. Bunlardan birisi de İtalya, Bologna’da yüksek lisans yapan Patrick Zaky. 7 Şubat’ta ailesini ziyaret etmek için gittiği Kahire’de tutuklanan LGBTİ+ hakları aktivisti Zaky’den bir süre haber alınamamıştı. Uluslararası Af Örgütü İtalya’nın girişimleriyle cezaevinde tutulduğu öğrenilen ve aylarca ailesiyle görüştürülmeyen Zaky’nin ne zaman serbest bırakılacağı hâlâ belirsizliğini koruyor.[2]
Geçtiğimiz aylara damgasını vuran bir başka olay ise Belarus’ta yaşananlar oldu. Ağustos’ta gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken başlayan olaylar, 1994’ten beri iktidarda olan Alexander Lukaşenko’nun seçimleri kazandığının açıklanmasını takip eden geniş katılımlı protestolara ve muhaliflere yönelik devlet şiddetiyle daha da vahimleşti. Seçimlere katılmaktan men edilen ve hapse atılan eşlerinin yerine Lukaşenko’ya karşı seçimlere girme kararı alan 3 kadın, Viktoria Tsepkalo, Svetlana Tikhanovskaya ve Maria Kolesnikova “Eşitiz ve kazanabiliriz” sloganıyla ittifak oluşturmuşlar, Lukaşenko ise Belarus anayasasının kadınlara yönelik olmadığı ve ülkenin kadın bir lideri olamayacağı söylemiyle gündeme gelmişti. Lukaşenko’nun hileyle kazandığı iddia edilen ve Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlarının da tanımama kararı aldığı seçim sonrasında muhalifler sokağa çıktı. Yoğun şekilde polis şiddetine maruz kalan protestoculardan öldürülenler olduğu gibi, çok sayıda kişi gözaltına alındı. 6 bini aşkın gözaltının olduğu haberlere yansırken yerel ve uluslararası hak temelli örgütler de süreçte yaşanan hak ihlallerine dair tanıklıklar topladı. Bu tanıklıklara göre “protestocular, gözaltı merkezlerinde işkenceye uğradı; çıplak bırakılma, dövülme ve tecavüz tehdidi de dahil diğer türde kötü muameleye maruz” kaldı.[3] Protestolar devam ederken gözaltındaki protestocuların serbest bırakılması ve barışçıl bir çözüme gidilmesi talebinde bulunan binlerce kadın, ülke çapında “dayanışma zincirleri” oluşturmak için sokaklardaydı. Kadınların barışçıl protestolarının uluslararası basının dikkatini çekmek anlamında önemli bir etkisi oldu. Eylül başında ise yüksek katılımlı protestolar hâlâ devam ederken önce Svetlana Tikhanovskaya’nın tutuklandığı sonrasında da Maria Kolesnikova’nın maskeli adamlarca zorla bir araca bindirilmesinin ardından kendinden haber alınamadığı ve muhalefet ekibinden başkalarının da kayıp olduğu iddiaları uluslararası basına yansıdı. Eylül ayı boyunca da hem Kolesnikova için başlatılan hem de Lukaşenko’ya karşı sürdürülen barışçıl protestolarda kadınlar yine polis şiddetine maruz kaldı ve gözaltılar devam etti.
Ağustos başında kadın örgütlerinin uzun zamandır mücadelesini vermekte olduğu bir konuda İtalya’dan sevindirici bir kazanım haberi geldi. Kürtaj yasasında kabul edilen değişikliğe göre artık farmakolojik kürtaj hastaneye yatırılma gereği olmaksızın ve 9 haftaya kadar yasal olarak uygulanabilecek. “Medikal kürtaj” ya da “tıbbi düşük” olarak da adlandırılan farmakolojik kürtaj, “ilaç veya tablet karışımı yoluyla hamileliğin onuncu haftasına kadar uygulanabilen cerrahi olmayan gebelik sonlandırma yöntemi”.[4] İtalya’da (klinik) kürtajı suç olmaktan çıkaran yasa 1978 yılında kabul edilmişti. Ancak aynı yasa doktorlara “vicdani ret” hakkı da tanıdığından, pratikte hali hazırda büyük zorluklar yaşanmakta. Pandemi döneminde ise hem hastanelerin kürtaj bölümlerinin Covid-19 hastaları için kullanılması hem de ret hakkını kullanmayan az sayıdaki doktorun[5] yoğun bakım ünitelerinde görevlendirilmesiyle kürtaj hakkına erişim önündeki engeller daha da arttı. Gerek ülkedeki gerek uluslararası örgütler tarafından bu duruma dair bilgiler paylaşıldı, endişeler dile getirildi ve 2009’da yasallaştırılan medikal kürtaj uygulamasına dair şartların gevşetilmesi gerekliliğinin bu koşullarda daha da yakıcı hale geldiği vurgulandı. Ülkedeki sağ politikacıların bazılarının aleni olarak karşı çıktığı yasa değişikliğinin kabul edildiği haberi, Sağlık Bakanı tarafından 8 Ağustos’ta duyuruldu.
Eylül ayında uluslararası düzeyde yankı bulan haberlerden biri de Meksika’dandı. 14 Eylül’de feministler ve öldürülen ya da kaybedilen kadın ve kız çocuklarının yakınları, ülkenin başkenti Mexico City’deki Ulusal İnsan Hakları Komisyonu binasını işgal etti. İstatistiklere göre günde yaklaşık 11 kadının öldürüldüğü ülkenin devlet başkanının ve kurumlarının tecavüze, kadın cinayetleri ve kayıplarına karşı gerekli adımları atması talebiyle gerçekleştirilen işgal hareketi, Mexico City dışına da yayıldı. Ecatepec’teki protestoda polisler kadınlara saldırdı ve birçok kadın gözaltına alındı.
Yine Eylül ayında, Hindistan’da da kadınlar, tecavüz ve kadın cinayetlerinin durdurulması talebiyle sokağa çıktı. 14 Eylül’de Uttar Pradeş eyaletinde, ülkedeki en alt sınıfı temsil eden Dalit kastına mensup 19 yaşında bir kadın 4 erkek tarafından toplu tecavüze uğradı ve yaralandı. Cinsel ve fiziksel saldırıya uğrayan kadın, ağır yaralı olarak transfer edildiği Yeni Delhi’deki hastanede 2 hafta sonra hayatını kaybetti. Saldırıyı gerçekleştiren erkeklerin, daha önce de Dalit kastı mensuplarına karşı işledikleri suçlar bulunduğu iddialar arasında. Eylül ayının sonunda, yine aynı bölgeden ve aynı kasta mensup 22 yaşındaki başka bir kadın daha bir grup tarafından tecavüz edilerek öldürüldü. Yeni Delhi, Mumbai gibi büyük şehirlerin de aralarında bulunduğu şehirlerde, hükümetin tecavüzlere ve kadın cinayetlerine karşı ciddi önlemler alması talebiyle protestolar düzenlenmeye devam ediyor. 19 yaşındaki kadının hayatını kaybettiği hastanenin önündeki protestolarda, pandemi önlemlerinin ihlal edilmesi gerekçesiyle gözaltına alınanlar oldu. Hükümetin Ocak’ta yayınladığı son verilere göre, 2018 yılında ülkede her 15 dakikada bir, bir kadın tecavüze uğradı.[6]
[1] Sahip oldukları sosyal medyayı ya da dijital kanal üzerinden, değişik bir ürün ya da servisi takipçileriyle paylaşarak pazarlama aktiviteleri gerçekleştiren, bir topluluğu etkileme ya da yönlendirme gücüne sahip kişiler.
[2] Zaky’nin serbest bırakılması talebiyle başlatılan online kampanyalara imza vererek destek olmak mümkün. Bu kampanyalardan biri de Af Örgütü İtalya’nın başlattığı imza kampanyası: https://www.amnesty.it/appelli/liberta-per-patrick/
[3] https://bianet.org/bianet/dunya/229043-af-orgutu-belarus-ta-planli-iskence-uygulaniyor
[4] Türkiye’de henüz yasallaşmamış olan bu gebelik sonlandırma yöntemiyle ilgili bilgi için: https://www.catlakzemin.com/medikal-kurtaj-haplari-dunya-saglik-orgutu-tarafindan-temel-ilaclar-listesine-alindi/
[5] Geçen sene Haziran’da paylaşılan verilere göre ülke çapındaki jinekologların yüzde 70’i kürtaj yapmayı reddediyor. Red hakkını kullanan doktorların oranı, ülkenin güneyindeki bölgelerde ise yüzde 80-90’a ulaşıyor: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53706623 İtalyan Sağlık Bakanlığı verilerine göre 1997’de ülke genelinde yüzde 62,8 olan red hakkını kullanan doktor oranı, 2016’da yüzde 70.9’a yükselmiş: https://www.europeandatajournalism.eu/eng/News/Data-news/Even-where-abortion-is-legal-access-is-not-granted
[6] https://tr.euronews.com/2020/09/29/hindistan-da-19-yas-ndaki-kad-n-n-toplu-tecavuz-sonras-hayat-n-kaybetmesi-infiale-yol-act