Bizden Haberler

Kadınların Üreme Sağlığı Hizmetleri ve Kürtaj Deneyimleri Başlıklı Araştırmamızın Üzerine

Dünyada yükselişte olan sağ popülist otoriter rejimler, giderek artan bir şekilde kadınların cinselliğini ve doğurganlığını kontrol altına alan yasa ve politikaları hayata geçiriyor. Toplumsal cinsiyet ve insan hakları karşıtı hükümetler, gruplar ve aktörler bir taraftan hükümetlerarası kurumlarda tanımlanmış toplumsal cinsiyet ve cinsellik bağlamında özgürleştirici hükümleri zayıflatmaya ve insan hakları kurumlarının devletler üzerindeki denetleme gücünü ortadan kaldırmaya çalışırken, diğer taraftan ulusal düzeyde de yasalar yoluyla kadınların bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki hetero-patriyarkal denetimi artırmaya çalışıyor.

Bugün dünyanın 26 ülkesinde kadınların kürtaj olması herhangi bir istisnaya yer bırakmayacak şekilde tamamen yasaklanmış durumda. Kürtaj 39 ülkede ancak kadının hayatı risk altındaysa, 56 ülkede ise sağlığı ciddi risk altındaysa yapılabiliyor.[1] Özellikle Polonya’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı eyaletlerinde olduğu gibi kadınların kürtaj haklarını kısıtlamayı öneren yasa teklifleri, kadınların bedenleri ve cinselliklerini kontrol etme ve düzenlemeye yönelik baskıcı politikaların güçlü bir şekilde somutlaşma tehlikesini barındırıyor. Kadınların bedenlerinin, cinselliklerinin ve hayatlarının kontrolünü kendi ellerine almalarının karşısındaki politikalar kürtaj yasakları ile sınırlı değil. Üstelik, nüfus politikalarını kadınların bedenlerini kontrol altına almak üzerine kuran muhafazakar siyaset sadece hukuki yasak ve kısıtlamalarla kadınların bedenleri üstündeki söz hakkını düzenlemekle yetinmiyor; Türkiye’nin de aralarında olduğu çoğu ülkede haklara erişmek hukuken mümkün gibi görünse de fiili olarak imkansız, zorlu ya da şarta bağlı. Bazı ülkelerde doktorlara kürtaj hizmeti sunmayı reddetme imkanı tanıma, kadınlara ceninin kalp atışını dinletme, kürtaj öncesi bekleme süresi gibi uygulamalar zaten kısıtlı olan kürtaj sürelerini kadınlar için fiilen daha da kısıtlı hale getiriyor.[2] Kürtaj yapan klinikler şehir merkezlerinde ve az sayıda olduğu için kırsal kesimlerde yaşayan kadınlar bu kliniklere ulaşmak için uzun seyahatlere çıkmak zorunda kalıyor. Bu durum, hizmetlere erişemeyen ve yoksulluk sınırında yaşayan kadınların sağlıklarını ve hayatlarını tehlikeye atacak yöntemlere başvurma riskini artırıyor. Bazı hallerde ise istemedikleri veya bakamayacakları çocukları dünyaya getirmek zorunda kalmalarına sebep oluyor.

Türkiye’de kürtaj yasağı, 1983 yılında yürürlüğe giren 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile kaldırıldı. Kanun uyarınca Türkiye’de gebeliğin 10’uncu haftası doluncaya kadar istek üzerine kürtaj yaptırmak hukuken mümkün. Gebeliğin kadının hayatını tehdit ettiği veya doğacak çocuk için ağır maluliyete neden olacağı hallerde ise kanun, uzman doktorların gerekçeli raporuyla desteklenmek koşuluyla 10 haftayı aşan süre zarfında da kürtaj yapılabileceğini öngörüyor. Gebeliğin cinsel saldırı sonucu oluşması halinde ise hakim kararı olmak şartıyla kürtaj süresi 20 haftaya uzayabilmekte. Bununla birlikte kanun evli kadınların kürtaj olmasını koca iznine, 18 yaşından küçük kız çocuklarının kürtaj olmasını ise veli iznine tabi tutuyor. Akıl maluliyeti olan kadınların ise kendi rızaları aranmazken vasinin rızası ve sulh hakiminin izni gerekiyor.

Türkiye’de kürtaj her ne kadar kanun ile güvence altına alınmış bir hak ise de uygulamada özellikle isteğe bağlı kürtaja erişimin fiili kısıtlama ve yasaklara tabi olduğunu görüyoruz. 2020’de, Türkiye’deki 295 kamu hastanesi ile görüşülerek yapılan araştırmaya göre sadece 8 ilde toplam 10 hastanede isteğe bağlı kürtaj yapılıyor. İstanbul’da ise sadece 1 kamu hastanesinde 8 haftaya kadar olan gebeliklerde isteğe bağlı kürtaj yapılıyor. Aynı araştırmaya göre görüşülen hastanelerden 55’inde, “kürtajın yasak olduğu ya da yasal olmadığı” söylenerek danışanlara yanlış ve yanıltıcı bilgi verilmekte. Ayrıca aile sağlık merkezlerindeki sağlık çalışanları, istemli gebelik sonlandırma hizmeti talep eden bir hastaları olduğunda hastayı nereye yönlendireceklerini bilmediklerini belirtiyor.[3] Kamu hastanelerinde kürtaj olamayan kadınlar, istenmeyen gebelikleri sonlandırmak için kürtaj hizmeti veren özel hastanelere başvurmak zorunda kalıyor. Özel hastanelerde kürtaj ücreti ise neredeyse asgari ücrete denk düşüyor.[4]

Türkiye’de kürtaj söylemsel saldırıların yanı sıra sağlık sistemindeki dönüşüm aracılığıyla da fiili olarak engellenmiş durumda. Sağlık Bakanlığı’nın 2003 yılında başlattığı Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri’nin kapatılmasıyla birinci basamak sağlık hizmetlerinden kürtaj tamamen çıkarıldı. Aile hekimliği sistemiyle kurulan Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri’nde üreme sağlığı hizmetleri, performans sisteminin de dışında tutularak tümüyle sağlık çalışanlarının kişisel ilgi ve inisiyatifine bırakıldı.[5] Kürtaja erişimin engellenmesinin yanı sıra gebeliği önleme yöntemleri ile ilgili bilgilendirmelerin azalmasının sonucu olarak 2013’te %6 olarak tespit edilen “karşılanamayan aile planlaması ihtiyacının” (halen sahip olduğundan başka çocuk sahibi olmak istemediği halde hiçbir yöntem ile korunmayan kadınların yüzdesinin) 2018’e gelindiğinde %12’ye çıktığı görülmekte. Benzer şekilde, 2013’ten 2018’e gebeliği önleyici yöntem kullanmayanların oranı %27’den %30’a yükselmiş durumda.[6]

Nihayetinde kadınların cinsel sağlık bilgi ve hizmetlerine erişimlerinin kısıtlılığı istenmeyen gebelikleri artırırken kürtaja erişimin zorluğu da bu gebelikleri sonlandırmayı engelliyor.

Kürtaj Mücadelesi, Politika Ve Savunuculuk: Araştırmanın Söyledikleri

Hem kadınların beden, cinsellik, doğum ve kürtaj konusundaki deneyim, algı ve duygu dünyalarını ön plana çıkarmak hem de Türkiye’de yasal ama erişilebilir olmayan kürtaj hakkını etkili feminist yöntemlerle savunmak üzere stratejileri belirlemek için Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın katkılarıyla Dissensus Araştırma’ya bir araştırma yaptırdık. Yapılan görüşmelerde kadınlar, doğurup doğurmama kararının kendilerinde olması gerektiğini söylüyor ve kürtajın patriyarkal sistemin kadınlara dayattığı koşullar içerisinde bir hak olması gerektiğini ifade ediyor; ancak hak kavramının tam olarak ne olduğu ya da haklara erişimin nasıl mümkün olduğu konusunda net bir bilgileri yok. Araştırmanın gösterdiği üzere, kadınların kürtaj yaptırma nedenleri çok farklılaşabiliyor; doğurmayı istememek ya da koşullar nedeniyle mecbur kalmış olmak da kadınların deneyimlerine içkin durumlar. Dolayısıyla kürtajla ilgili politika üretirken rıza dışı ilişkiler, cinsel saldırı ve şiddet olgusunu görünür kılan politik bir hat üzerinden sözü kurmak büyük önem taşıyor. Bu politik sözü kurarken evlilik içi cinsel saldırıyı da gündemleştirmek, yasada tanımlı eş rızasını, kadınların istemeden gebe kalmalarının nedenlerini ve gebeliği önleyici yöntemlere ilişkin bilgiye erişim ve kadınların doğurganlıkları üstündeki söz haklarını da ön plana çıkarmak son derece mühim.

Kürtaj hakkına güvenli erişimin sağlanması, hizmetin yaygın ve insan onuruna yakışan şekilde verilmesi, kadınların özgür bireyler olarak toplumsal hayatta yer alabilmelerinin de temelinde duruyor. Gebeliği önleyici yöntemler başta olmak üzere güvenli kürtaj, cinsel sağlık, doğurganlık sağlığı ve hakları konularında bilgiye erişimin sağlanmasının da kadınların özgürce karar verebilmelerini kolaylaştıracak, kendi hayatları üzerinde daha çok söz sahibi olmalarını sağlayacak önemde olduğu açık. Bazı doktorların kürtaj yaptırmak isteyen kadınları suçlayan, psikolojik şiddete varan söylemleri ve kendi inanç ve yargı sistemleriyle kürtaj yapmayı reddedip kadınları alternatiflere yönlendirmemesi dönüşmesi gereken bir mesele. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerini veren sağlık çalışanlarının, kadınları kendi bedenlerinden utandıran, nesneleştiren; onların arzu, istek ve koşullarını görmezden gelen yaklaşımlardan uzaklaşması gerekiyor. Bu tür tutumlar kadınları ataerkil sistemde daha da yalnızlaştırıyor, bu sebeple hak temelli bir perspektifin sağlık çalışanları açısından da benimsenmesinin önemli olduğu, tıptaki ataerkil yaklaşımları dönüştürmek üzere politikanın burayı da örgütlemesi gerektiğini görüyoruz.

İlaçla kürtaj hakkında çoğu doktorun oldukça bilgisiz olduğunu da gösteren araştırma, ilaçla kürtajın kadınlar açısından getirdiği kolaylıkların ve imkanların daha iyi anlatılması gerekliliğini de ortaya koyuyor. İlaçla kürtaj, daha çok feminist doktorlar tarafından biliniyor; feminist olmayan kadın doğum uzmanları ise konuya bilgisizliğe de dayanan bir önyargı ile yaklaşıyorlar. Halbuki ilaçla kürtaj, kadınların kendi evlerinin rahatlığında da uygulanabilir olması ve bedenleri üzerinde doğrudan bir seçim hakkı sahibi olmalarına fırsat vermesi bakımından oldukça önemli bir olanak. Birçok ülkede uygulandığı üzere gerekli bilgi ve koşulların sağlanması durumunda ilaçla kürtajın güvenli ve kadınları bedenleriyle kurdukları ilişkide güçlendiren bir seçenek.

Görüşmecilerin aktardığı bir diğer konu da doktorların tıp eğitimi süresince cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusunda çok fazla bilgi edinememeleri. Doktorların bilgi eksikliği, hastalarına verdikleri bilginin de eksik olması riskini beraberinde getiriyor. Aile hekimlerinin bilgi verme konusundaki sorumluluklarının yanı sıra hemşirelerin de aynı şekilde doğru bilgiyi aktarma sorumluluklarının olduğu şüphesiz. Bu sebeple hem tıp öğrencilerine hem de genel olarak sağlık çalışanlarına bu konuda farkındalık çalışmalarının yapılması gerekiyor. Gebeliği önleyici yöntemlerin sağlık kuruluşlarına daha az ulaşması da başka bir sorun. Bilgiye ve hizmetlere erişimin birinci basamakta verilmesi bu anlamda önemli.

Kadınların Üreme Sağlığı Hizmetleri ve Kürtaj Deneyimleri araştırması ve başka çalışmalar tarafından tespit edilen ve yıllardır gözlemlediğimiz sorunlara karşılık burada saydıklarımızdan daha kapsamlı şekilde önerilerimizi araştırma raporuna ekledik. Kadınların insan onuruna yakışır, güvenli kürtaja ve gebeliği önleyici yöntemlere erişimlerini kolaylaştırmaya yönelik çalışmalar yürütmeye devam edeceğiz.

[1] “The World’s Abortion Laws”, Center for Reproductive Rights. https://maps.reproductiverights.org/worldabortionlaws

[2] Avrupa ve Orta Asya’da kürtaja ilişkin mevzuat ve uygulamalarla ilgili daha çok bilgiye ulaşmak için Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği tarafından Türkçeye çevrilen “Uluslararası Planlı Ebeveynlik Federasyonu Avrupa Ağı (IPPF EN) Ortakları Araştırması: Avrupa ve Orta Asya’da Kürtaj Mevzuatı ve Uygulaması Kadın ve Kız Çocuklarının Doğurganlık Sağlığına Yönelik Tehditler” isimli raporu inceleyebilirsiniz: https://kadinininsanhaklari.org/wp-content/uploads/2021/09/IP_AB_IPPF_kurtaj_rapor-3.pdf

[3] “Pandemi Öncesi ve Sırasında Türkiye’de Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hizmetleri İzleme Raporu”, Haz. Volkan Yılmaz, Türkiye Aile Planlaması Vakfı, 2020, s.28. https://cisuplatform.org.tr/wp-content/uploads/2020/11/Pandemi-Oncesi-ve-Sirasinda-Turkiyede-CSUS-Hizmetleri-Izleme-Raporu-9.pdf

[4] “İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Politikaları ve Ötesi: Polonya ve Türkiye”, Haz. Cemre Baytok, Hafıza Merkezi, 2021, s.14. https://www.hm-berlin.org/wp-content/uploads/2021/06/HMB_IstanbulSozlesmesi_TR.pdf

[5] “Sisteme Değil, İsteğe Bağlı Hizmet: Sağlık Çalışanları Gözünden İstanbul’da Kürtaj ve Aile Planlaması Hizmetlerinin Durumu”, Haz. Ceren Topgül & Tuğba Adalı & Alanur Çavlin & Cansu Dayan, Türkiye Aile Sağlığı ve Aile Planlaması Vakfı, 2017, s.28. https://www.tapv.org.tr/wp-content/uploads/2019/06/Sisteme-De%C4%9Fil-%C4%B0ste%C4%9Fe-Ba%C4%9Fl%C4%B1-Hizmet-Sa%C4%9Fl%C4%B1k-%C3%87al%C4%B1%C5%9Fanlar%C4%B1-G%C3%B6z%C3%BCnden-%C4%B0stanbulda-K%C3%BCrtaj-ve-Aile-Planlanmas%C4%B1.pdf

[6] “2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması”, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 2019, s.85. http://fs.hacettepe.edu.tr/hips/dosyalar/Ara%C5%9Ft%C4%B1rmalar%20-%20raporlar/2018%20TNSA/TNSA2018_ana_Rapor_compressed.pdf

40. Sayıyı Görüntüle >

Yorumları Görüntüle

Yanıtla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

EN ÇOK OKUNANLAR

Copyright © 2020 Kadının İnsan Hakları. Tüm Hakları saklıdır.
Mor Bülten, Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Derneği'nin süreli yayınıdır. Mor Bülten'de yazar ismi ile yayınlanan yazılardaki görüşler yazara aittir ve bunların derneğimizin görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

Yukarı